Dünyanın En Devrimci Balığı
Küçüklüklerinde Samed Behrengi okuyan insanları, bir bakışta tanıyabilirsiniz. Garip bir şekilde hepsi iyi insanlardır… Yalan söylemeyi beceremezler, sessizlerdir ve garip bir şekilde toprağı, “doğu”yu severler. Bir kitap bu kadar mı etkiler insanları? Bu kadar mı benzeştirir?
Oysa küçük kara balık hasta değildi, onun bambaşka bir derdi vardı.
Bir sabah erkenden, daha gün doğmadan, küçük kara balık annesini uyandırdı:
“Anneciğim, seninle konuşmalıyım” dedi.
Annesi, uyku sersemliği içinde:
“Acelen ne sevgili yavrum?”diye sordu “Önce sabah gezintimizi yapalım,sonra konuşuruz.”
“Olmaz anne, artık ben bu gezintilere çıkmak istemiyorum. Buralardan gideceğim.”
“Sabahın bu erken saatinde nereye gideceksin yavrum?”
“Bu derenin bittiği yeri merak ediyorum” diye karşılık verdi. “Ah anne, bu soru beni düşündürüyor. Derenin nerede bittiğini öğrenmem gerek. Bugüne kadar bu soruya bir karşılık bulamadım. Geceleri gözüme uyku girmiyor. Sürekli bunu düşünüyorum. Kararımı verdim anne, gidip derenin nerede bittiğini öğreneceğim. Orada neler var, başka yerlerde neler var, görmek bilmek istiyorum”
(Küçük Kara Balık, sayfa 10-11)
“Bir kaşık suda boğuldu”
Samed Behrengi, benim hayata bakışımı belirlediğini söyleyebileceğim üç adamdan biridir. 1939’da, Azerbaycan’ın, sayısını bilmediği kadar çok kardeşinin bulunduğu bir evde doğdu. Doğduğunda, annesinin yanı başında ne bir doktor ne de bir ebe vardı. İlk ayakkabısına altı yaşında, ilkokula başlayacağı hafta sahip oldu.
İlkokulu birincilikle bitirdi. İşçi kökenli bir aileden geliyordu ve dünyanın en eski üçüncü komünist partisine sahip olan İran’da sosyalist eğilimlerle büyüdü. Liseyi bitirdiğinde, TUDEH’e (İran Komünist Partisi) olan sempatisini saklamıyordu. 1957’de yani öğretmenlik okulundan 18 yaşında mezun olur olmaz, İran’ın en fakir köylerinde öğretmenlik yapmak için gönüllü olur. Doğup büyüdüğü Azerbaycan’ın fakir köylerine geri döndüğünde, yine tek bir çift ayakkabısı vardır…
18 yaşındaki bu genç, Azerbaycan’ın henüz elektrik girmemiş fakir köylerinde öğretmenlik yapmaya, çocuklara okuma yazmayı öğretmeye başlar. Öğretmenlik yapsın diye gönderildiği bazı köylerde bırakın sırayı, karatahta ve hatta okulun kendisi bile ortada yoktur!
İyi ama kara tahtasız nasıl ders verebilir ki? Samed Behrengi zorluklardan yılmaz. Azeri çocuklarına “dünyanın en güzel masallarını” anlatmaya başlar. Masallarında derenin ötesindeki denizi hayal eden karabalık; bir karga ailesiyle dost olan küçük çocuklar; karıncalarla güneşle konuşan bir şeftali ağacının öyküsü vardır…
Behrengi’nin masallarında kötüler de vardır elbet… Bir varmış bir yokmuşlarda, alında uzun süre var olmayacak “kötü yürekli şah”lar vardır, hain testere balıkları, kötü büyük adamlar…
Behrengi’nin masallarındaki “kötü adam”ın kendisine benzediğini düşünen İran şahı Muhammed Rıza Pehlevi, 1968’in sonbaharında ajanlarına bu masal anlatan adamı öldürtür. Aras Nehri’nin kıyısında boğulmuş olarak bulunan Samed Behrengi, sadece ve sadece 29 yaşındadır…
Samed Behrengi’nin biyografisine bu cinayet, çok can yakıcı bir deyim ile geçer: “… bir kaşık suda boğuldu.”
Samed Behrengi’den geriye, sadece masallar kaldı. Küçük Kara Balık, Bir Şeftali Bin Şeftali, Kargalar, Bu Gelen Köroğlu’dur gibi çok sayıda masal kitabı 70 kadar dile çevrilip, dünyanın dört bir yanında yayınlandı.
Ece Ayhan’ın “Meçhul Öğrenci Anıtı” şiiri, Behrengi için yazılmış gibidir:
Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında
Bir teneffüs daha yaşasaydı
Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
Devlet deresinde öldürülmüştür
Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şuydu:
-Maveraünnehir nereye dökülür?
En arka sırada bir parmağın tek ve doğru karşılığı:
-Solgun bir halk çocukları ayaklanmasının kalbine!dir.
(…)
Arkadaşları zakkumlarla örmüşlerdir şu şiiri:
Aldırma 128! İntiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında
Her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk vardır
Bütün sınıf sana çocuk bayramlarında zarfsız kuşlar gönderecek.
Yoksa siz de mi Samed Behrengi ile büyüdünüz?
Küçüklüklerinde Behrengi okuyan insanları, bir bakışta tanıyabilirsiniz. Garip bir şekilde hepsi iyi insanlardır… Yalan söylemeyi beceremezler, sessizlerdir ve garip bir şekilde toprağı, “doğu”yu severler. Bir kitap bu kadar mı etkiler insanları? Bu kadar mı benzeştirir?
Yoksa, yoksa siz de mi Behrengi ile büyüdünüz? Denize ulaşmaya çalışan Küçük Kara Balık’ı okuduktan sonra, bir yarım ömürdür merak ettim bu sorunun cevabını:
Sizde de mi hep “denizlere çıkar sokaklar”?
(…)
…”onu da yarın akşam anlatırım” dedi Balık Nine “uyku saati geldi, iyi geceler.”
On iki bin küçük balık iyi geceler dileyerek yatmaya gittiler.
On bir bin dokuz yüz doksan dokuz küçük balık iyi geceler diledikten sonra yuvalarına gidip uzandılar, hemen uykuya daldılar. Balık Nine’de uyudu.
Ama küçük bir kırmızı balığın gözüne uyku girmedi. Bütün gece boyunca hep denizleri düşündü, düşündü…
(Küçük Kara Balık’ın son sayfasından)