E-Bülten’e kayıt olun

E-Posta:



Bir Geliştirici Olmak…

Bir Geliştirici Olmak…

İtiraf ediyorum. Sekiz ay öncesine kadar konsolu nasıl çalıştıracağını bilmeyen bendeniz artık paket derliyor, Stellarium’dan SuperKaramba temalarına kadar pek çok yazılımın yerelleştirmesini yapıyor, Uludağ’ın hata bildirim sisteminde bana atanan hataları düzeltiyorum. Ne yalan söyleyeyim, Kapalıçarşı’daki halı dükkanındaki satıcının “Alamanca” öğrenmesine benzer bir şekilde, Python dilini falan da öğrenmeye başladım :).

Ne gülüyorsunuz? Tanrının bildiğini kuldan saklayacak değiliz elbet 🙂 siz asıl benden ve bir süre sonra yapmaya başlayacağım PİSİ paketlerinden korkun!

Daha da güzel bir şey söyleyeyim size: Bir ayı biraz aşkın bir süredir de resmen bir Pardus geliştiricisiyim! Kendime “geliştirici” diyerek gerçek geliştiricilerin öfkelenmesini istemem elbet, benim yaptığım olsa olsa, “çöpçü balıklığı”… Başkalarının uğraşmakla vakit kaybedeceği türden işleri üstleniyorum “şimdilik”. Bu, bazen bir KDE bileşeninin yerelleştirmesi, bazen de mevcut yerelleştirme dosyalarının içindeki tutarsızlıkları düzeltmek olabiliyor.

İşten eve döndükten sonra, her gün bir saatinizi bir bileşenin eksik çevirisine ayırabiliyor ve size verilecek küçük ya da büyük işin bir ucuna yapışıp bırakmıyorsanız, siz de bir Pardus geliştiricisi olabilirsiniz!

“Geliştirici” olmaya giden en kısa yolun, KDE bileşenlerinin yerelleştirmelerini üstlenmekten geçtiğini söyleyebilirim. Görkem Çetin, işin bu kısmında başvuracağınız adam. Bu süreçte yer aldıktan sonra her gün düzenli olarak Uluzilla raporlarını izlemeli, bir süre sonra da buradaki sorunların çözümünde aktif rol almaya başlamalısınız. Bu sayede “elinizin altındaki canavarı” çok daha hızlı bir şekilde tanıyıp, işletim sisteminizin anatomisini anlamaya başlıyorsunuz.

Geliştirici olmak kesinlikle para kazandırmıyor. Zaten sıkışık olan hayatınızda eşinizle başbaşa kalacağınız zamandan bir saat daha çalmak sadece!

Ama yine de söyleyeyim sizlere, “çöpçü balığı” olmak bile çok güzel! Neden mi? Anlatması biraz zor… 32 yıllık hayatımın önemli bir kısmında, hep birilerine “borçlu” olduğumu hissettim. Bu hissi eminim siz de yaşamışsınızdır, hani hüzün verecek kadar güzel bir şeyle karşılaştığınızda içinizde bir şeyler düğümlenir ya, o his işte… O histir sizi ayakta tutan. Gün gelir Kabatepe Mevkii’nde Çanakkale Harbi’nin birbirinden sadece yedi metre uzak siperlerinin önünde, gün gelir güzel bir köy manzarasının karşısında o his “bir duvar gibi” çarpar size…

Örneğin beni yazmaya, gazeteciliğe iten temel dürtü, ilk başlarda buydu… Son iki-üç yıllık meslek hayatım içinde giderek bu hissi daha az hissetmeye başlamıştım. Hatta yaptığım işin anlamsızlığı yüzünden bir süre sonra hiç hissetmemeye! Pardus’a destek vermek, Pardus için bir şeyler yapmak bu hissi bana geri kazandırdı. Bu ülkeyi “var eden” insanlara olan borcumu, bir parça olsun ödediğimi hissediyorum…

Peki, tüm bunları niye aktardım?

Hemen anlatayım. Bugün Bilgi Üniversitesi’nde düzenlenen Açık Kaynak Günleri’ne gittiğimde girişteki bankoda duran arkadaş, boyun kartıma yazmak üzere “adımı ve mesleğimi” sordu. Ağzımdan şu cümleler istemdışı döküldü:

“Ali Işıngör, gazeteci, yazar, ha bir de Pardus geliştiricisi…”

(…)

Kimse lütfen bunun için bana kızmasın. Dedim ya, “istemdışı” çıktı ağzımdan…

Ali Işıngör

1974 yılında İstanbul’da doğdu. İtalyan Lisesi’nde okudu. Kendini bildi bileli ölesiye bir şekilde merak ediyor, bir şeyler okuyor, araştırıyor ve yazı yazıyor. Bu dürtülerini bir hayat tarzına dönüştürüp, böyle yaşayabileceğini anlayınca gazeteci olmaya karar verdi. 1992’de başlayan gazetecilik/yazarlık macerasında yolu Corriere Della Sera, Panorama, M5 Haber, Il Sole 24 Ore, Focus gibi çeşitli dergi ve gazetelerden geçti. Topluluk yöneticiliğinden arta kalan boş zamanın büyük bir kısmını hayaller kurmakla, çizgiroman okumakla (favori kahramanı Corto Maltese’dir), merak etmekle ve özgür yazılım projelerine katkı vermekle harcıyor.

Yorum Yok

Yorum Yaz

Yorum
İsim
E-Posta
Website