Artistanbul Yoklaması
Biraz ofis hayatından bahsetmek istiyorum. Artistanbul ofisi pek de öyle ofis sayılacak bir yer değil. İnsanlar konuşmasın diye eklenmiş karton duvarları olan kübikler içinde değiliz (çok şükür). Herkes rahatça konuşsun diye hazırlanmış salon gibi bir yerde oturuyoruz. İnsanlar alışkanlıkla belli masalara otursa da sadece iki masanın sahibi belli; çünkü sadece iki adet masaüstü bilgisayar var :D.
İşten kaytarmak serbest. İşi olmayan, canı sıkılan isterse çıkar gezer, isterse bilgisayar oynar, isterse mutfakta dedikodu yapar, hepsi serbest. Stajyer olmanın burada herhangi bir negatif etkisi yok, sadece bulaşık sırasında önlere atılma ihtimali var. Sırayla bulaşık yıkanıyor; ama burası bir yerde öğrenci evi gibi, biri bulaşık yıkarken diğeri çöp atıyor falan.
Ben bulaşık yıkarken Ali Ağabey (a.k.a. patron) çöp atmaya gitti. Asıl patron Gizem (Belen) burada. Beyaz’ın psikopat tiplemesindeki gibi yaklaşıyoruz kendisine. Bazen gözü dönebiliyor. Ahmet Aygün pek sık gelmiyor, geldiği zaman da sürekli bir geyik ortamı oluyor. Rahat, enerjik, hoplamalı zıplamalı bir adam. Gökmen (Görgen) burada en geek kabul edilen kişi. Bize çok yardımcı oluyor; ama şu sıralar O da kayıplara karıştı.
Artistanbul ofisi ve stajyerler
Ofiste Django işini iki stajyere bıraktılar, hadi hayırlısı :D. Anıl var burada bizimle işi olan, tatmin edilemez beyin yöneticimiz kendisi. Kodla falan bir işi yok. Bizden bir şeyler istemekle görevli ama sanırım Zeus çarptı sonunda. Şu sıralar podcast işleri falan hep onun üzerine kaldı. Genel hava, görebileceğiniz gibi herkes kendi kafasına göre çalışıyor.
Güzel bir ortam var, pek alışıldık iş yerlerine benzemiyor. Açıkçası iki haftada alıştım buraya, yıllardır burada çalışıyormuşum gibi, iş öğrenmeye değil de tatile gelmişim gibi rahat çalışıyorum. Gelecek yıllarda staj yapacak arkadaşlara tavsiyem, başvuru listelerine Artistanbul’u eklemeleri. Kesinlikle pişman olmazsınız…