Zeka Gücü Yeni Dönem: Elazığ İçme Ortaokulu
Zeka Gücü eğitimlerimiz yeni dönemine 04-08 Haziran 2018 tarihleri arasında Elazığ’ın Yukarı İçme köyünde bulunan İçme Ortaokulu ile devam etti.
Elazığ’a ilk ayak bastığımda beni Okul Müdürü Fahri Karataş ve eşi Cevahir Hanım birlikte havalimanında karşıladılar. Okula geçip oradaki hazırlıklarımı tamamladıktan sonra hoş sohbetle okulun etrafını ve köyü gezdik. Akşam Harput’ta birer çay içtikten sonra da otelime bıraktılar. Eşiyle tanışmak büyük bir keyifti, hoş sohbetiyle, güler yüzüyle insana neşe katan çok güzel bir enerjisi var 🙂
İçme köyü, bir yanı Mastar Dağı’na bir yanı Keban Baraj Gölü’ne bakan, yemyeşil bir bitki örtüsünde konuşlanmış, küçük bir yerleşim yeri. Dağın yamacında, yüksekte kalan kısmına Yukarı İçme, Keban Baraj Gölü seviyesine yakın kısmına da Aşağı İçme deniyor. İçme Ortaokulu, Yukarı İçme’de yer alıyor. Köy yemyeşil. Meydana giderken ağaçlardan doğal bir çardağın altından geçiyorsunuz. Dağdan gelen kaynak suları değerlendirmek için köy meydanında bölme bölme havuz oluşturup bir kısmında balık bir kısmında da ördek yetiştiriyorlar. Yoldan geçenler içebilsin diye yer yer çeşmeler de yapılmış. Yol kenarındaki çeşmelere ilçeler arası gezerken birçok yerde rastlayabilirsiniz.
Bu arada muhtarın yerine değinmeden edemeyeceğim. Okuldaki hazırlıkları tamamladıktan sonra Aşağı İçme’de bulunan köy muhtarının yanına uğradık. Keban Baraj Gölü’nü ve muhteşem manzarasını gören, gül ağaçları, salıncak, çardaklı oturma yeri olan şahane bir bahçesi var. Köye yolunuz düşerse buraya uğramadan geçmemelisiniz 🙂
Okula bilişim teknolojileri öğretmeni bu zamana kadar atanmamış. Gelecek eğitim öğretim dönemi için bir bilişim öğretmeni atandığını belirttiler. Dolayısıyla bizden önce herhangi bir bilişim dersi işlenmemiş durumda. 15 öğrenciden yalnızca 3’ünün evinde bilgisayarı olduğunu öğrendim ve diğerlerinin bilgisayar bilgileri ciddi derecede düşüktü. Günümüz çocuklarını düşündüğümüzde oradaki çocukların neden bu teknolojiden mahrum kaldığını düşünüyoruz hemen. Olanaksızlıklar demeyeceğim çünkü öğrencilerin maddi koşulları genel olarak kısıtlı değil. Buradaki eksiklik “bilgi”. Geleceği için ne yapması gerektiği konusunda onların en büyük destekçileri okuldaki öğretmenleri. Okuldaki tüm öğretmenler her biri için evlatları gibi düşünerek özveriyle çalışıyorlar. Bugünlere kadar uzunca ve hatırı sayılır bir yol katetmişler.
Okulun içerisinde Balık Müzesi ve Tohum Bankası bulunuyor. Burası okulun giriş katında sergileniyor. Pek çok alanda olduğu gibi bu alanlara da ilgisi olan okul müdürü Fahri Karataş, bu sergi alanını özel merakı doğrultusunda yaptırmış. Öğrenciler de görüp bilgilensin, derslerdeki araştırma çalışmalarını yapabilsinler, canlı görme şansına erişsinler diye onlara doğadaki çeşitli yaşam alanlarının kapılarını açıyor.
Bunun yanında, okulun bahçesinde küçük bir hayvanat bahçesi var. Tavşan, tavuskuşu, sülün, angut ördeği, hindi, horoz ve tavukların ayrı bölmelerde beslendiği geniş bir kümes. Zaman zaman onları etraftaki yeşilliklerde gezmeleri ve beslenmeleri için dışarı salıyorlar.
Tam kümeslerin ilerisinde de küçük bir sera kurulmuş. Domates, yeşil biber, salatalık yetiştiriliyor. Bu seranın yapımında da yine Fahri Bey’in emeği çok büyük. Her gün seradaki bitkilerin bakımlarını yapıyor, suluyor, olanları topluyor ve öğretmenlere, öğrencilere dağıtıyor. Özellikle öğrencilerin sorumluluk almaları, canlı canlı deneyim sahibi olmaları için harika bir ortam.
Okula haftada bir kez Gezici Kütüphane geliyor. Otobüsün içi kütüphaneye dönüştürülmüş. Her yaşa uygun kitaplar var içerisinde. Öğrenciler diledikleri kitabı ödünç alıp iki hafta sonra geri veriyorlar ve sonra yeni bir kitap daha alabiliyorlar. Kütüphane geldiğinde öğrencilerin sevinerek bahçeye koşuşturduklarını görmek gerçekten çok sevindirdi beni.
Okula ulaşım, öğretmenlerin ve okul idaresinin birlikte kullandığı, köy muhtarının sürücülüğünü yaptığı bir servisle şehir merkezinden başlayan bir yolculukla sağlanıyor. Her gün sabah 07:30’da Elazığ merkezde çarşıdan kalkıp öğretmenleri evlerine yakın konumlardan alarak yola devam ediyorduk. Yolculuk, trafik durumuna göre yaklaşık 45 dakika sürüyor. Sabahları olmasa da akşamları trafik yoğunlaşabiliyor. (İstanbul trafiğiyle asla kıyaslanamaz elbette:))
Eğitimin ilk günü
Eğitimin ilk gününe başlarken, öğrencilerin şaşkın ve meraklı bakışları eşliğinde tanışma faslını gerçekleştirdik. Bu sırada, dileyen öğretmenlerimiz de derse katıldılar. Turkcell Zeka Gücü Projesi’ni ve eğitim boyunca neler yapacağımızı konuştuk. Ardından “Maker nedir?”, “Neden bu çalışmaları yapıyoruz?” sorularını yanıtladık.
İlk uygulama konumuz olan App Inventor’ü inceledik. Öğrenciler mobil uygulama yapacak olma fikrini çok beğendiler. Ardından adım adım basitten karmaşığa doğru mobil uygulamalarımızı programlayıp telefonlarda test ettik. Öğrencilerin yanı sıra öğretmenlerin de soru sorarak, not tutarak derse dikkatle katılmaları da ayrıca keyifli bir ortam oluşmasına katkı sağlıyordu. İlk günümüzü birkaç mobil uygulama yaparak sonlandırdık.
Eğitimin ikinci günü
Eğitimlerimize temel programlama ve Arduino ile devam ettik. Öğrencilerle, öncelikle kodlama yaparken dikkat edilmesi gereken detaylarlar üzerinde durduk. Noktalama işaretlerinin kod yazarken ne kadar önemli olduğunu, kod, değişken gibi kavramların ne anlama geldiğini örneklerle açıkladık. Sonrasında günün asıl konusu olan Arduino’nun ne olduğu ve ne gibi projelerde kullanabileceğimiz hakkında konuştuk. Bir robot yaparken onun en önemli, bizim istediğimiz gibi çalışmasını sağlayan parçasının beyin kısmı olduğunu, Arduino’yu da bir robotun beyni olarak kullandığımızı konuştuk ve ardından Arduino IDE’ye giriş yaptık ve ilk uygulamamızı çalıştırdık. Kurdukları devrenin çalıştığını görmek öğrencileri daha da heyecanlandırdı. Kodlamaya alışkın olmadıkları için biraz zorlanıyorlardı. Buna alışabilmeleri için sık sık kod yazma çalışmaları yapmaları gerekiyordu. Biz de buna istinaden her uygulamayı sıfırdan yazdık. Yazdıkça bazı öğrenciler kendi kendilerine pratik yollar düşünmeye başlamışlardı. Sürekli kullandığımız kod parçaları akıllarında daha çok kalmaya başlayınca daha da hızlanıyorlardı.
Arduino uygulamalarına sensörlerle devam ettik. İlk olarak sensörlerin Arduino için ne ifade ettiğinden konuştuk. Nasıl ki bizim duyu organlarımız etrafı algılamamızı sağlıyorsa, duymamızı, görmemizi, hissetmemizi sağlıyorsa, bir sensörün de Arduino için aynı görevi yapacağından bahsettik. Sonrasında yine uygulamalarla sensörlerin nasıl çalıştığını deneyimledik ve ikinci günümüzü tamamladık.
Eğitimin üçüncü günü
Eğitimin üçüncü gününde, Arduino ve sensörlere devam ettik. Öğrenciler, programlama yapma ve elektronik konularında acemi oldukları için yavaş ve sindire sindire ilerliyorduk. Mesafe sensörü, potansiyometre, servo motor vb. bileşenleri önce tek tek sonra birlikte kullanarak uygulamalar yaptık. Günün son 2 saatinde 3B modelleme kavramı ve Tinkercad konusuna giriş yaptık. Gmail hesabı alma, Tinkercad’te hesap açma, Tinkercad arayüzünü tanıma gibi başlangıç konularından sonra günü sonlandırdık. Öğrenciler modelleme yapmaktan keyif aldılar.
Eğitimin dördüncü günü
Dördüncü günün ilk yarısında Tinkercad’e devam ettik. Birlikte adım adım birkaç örnek uygulama yaptıktan sonra serbest tasarım çalışmaları yaptılar. Ortaya özgün çalışmalar da çıktı tabi :). Üç boyutlu modelleme konusunu böylelikle sonlandırmış olduk. Sonrasında Sphero Mini toplarıyla tanıştık. Yol, hız ve zaman arasında bağlantı kurarak topları yere bantlarla çizdiğimiz geometrik şekiller üzerinden götürebilmek için kodlama yaptık. Sphero Edu mobil uygulamasını kullanarak yaptığımız bu çalışmalar sayesinde öğrenciler hem fizik kurallarını uygulamalı olarak görmüş hem de kodlama becerilerini pekiştirmiş oldular.
Okulda son gün
Cuma günü, öğrencilerle son günümüz, karne gününe denk gelmişti. Okulda karne heyecanı yaşanıyordu. Öğretmenlerden biri rahatsızlanıp gelemeyince onun sınıfına karne dağıtmam için benden rica ettiler. Ben de onların heyecanına ortak oldum 🙂 Karneleri dağıttıktan sonra drone sürüşü yapmak üzere okulun arka tarafındaki açık ve geniş alana geçtik. İzlemek isteyen öğrenciler de bizimle beraber geldiler. Eğitimlere katılan öğrenciler arsından ilgili ve başarılı olan öğrencilere drone’un kumandayla nasıl yönetileceğini gösterdim. Sonrasında okul müdürü ve öğrencilerle beraber drone sürüşleri yaptık. Keyifli geçen son etkinliğin ardından öğrencilerle vedalaşarak okuldan ayrıldık.
Eğitim süresince desteklerini esirgemeyen Okul Müdürü Fahri Karataş’a ve tüm öğretmen arkadaşlarıma ayrıca teşekkürü bir borç bilirim.
Elazığ’da gezilecek yerler
Elazığ, büyük bir Anadolu şehri. Kısıtlı zamanım olması sebebiyle fazla gezme fırsatım olmadı açıkçası. Gidebildiğim ve duyduğum kadarını paylaşacağım sizinle.
Öncelikle şehri gezmeye her zaman merkezinden, çarşısından başlamanız, şehrin planını çözmeniz açısından faydalı olacak. Kapalı Çarşı‘da, orcik (cevizli sucuk), peynir, kadayıf, baharat, yufka gibi yöresel yiyeceklerin bulunduğu envai çeşit dükkanlar bulunuyor. İlk olarak burayı bir gezin ve almak istediklerinizi aklınıza yazın derim. Merkezde, Kapalı Çarşı dışında, hediyelik yöresel lezzetlerden alabileceğiniz başka dükkanlar da yer alıyor.
Şehrin biraz daha yerleşim birimlerine yakın kısmında yapılan kocaman bir park var: Kültürpark. Hoş bir planlamayla yapılan bu parkta, demlikle çay içebileceğiniz kafeler, çardaklar, Türk ve Dünya mutfağını sunan uygun fiyatlı restoranlar, yapay bir göl ve gölü geçmeniz için kurulan köprüler yer alıyor. Parkın ışıklandırmaları rengarenk ve özellikle kışın kar yağdığında enfes bir görüntü olduğu söyleniyor. İnternetten bakarsanız kış mevsiminde paylaşılan harika fotoğraflara ulaşabilirsiniz.
Tarihi yapılar Elazığ’da o kadar çok ki. Camiler, kiliseler, taş yapılar, türbeler, buzhane, tabakhane… Harput’ta çayınızı içtikten sonra etrafını önce yürüyerek sonra da olanağınız varsa arabayla gezmelisiniz. Aşağıya inerken birçok eski yapı mevcut. Her birinin ayrı bir hikâyesi, ayrı bir efsanesi var.
Ramazan olması sebebiyle gündüzleri restoranların çoğu kapalıydı. Bir de vakit olmadığı ve şehirden uzak olduğu için gidemedim. Sivrice, Keban ilçelerine mutlaka gidin demişlerdi. Keban’da Çırçır diye bir bölge var. Burada alabalık yetiştiriliyor ve balık restoranları da hemen yanıbaşında yer alıyor. Uğramam için çok bahsettiler ama fırsatım olmadı.
Hazar Gölü‘nü de esgeçmemeli. Elazığ’a gitmişken, görmek güzel olurdu. Belki bir sonraki ziyaretime :).
Güzel ülkemizin güzel şehirlerinden birinde daha eğitimimizi tamamlamış olmak mutluluk verici. Bir başka yazıda görüşmek üzere.