Merhaba! Ben Burak İbiş. Artistanbul’un yazılım ekibine Python geliştirici olarak başlayalı yaklaşık 3 hafta oldu. 4 yıl önce İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nin havuzlu bahçesinde kepimi atarken hayatımın sonuna kadar ciddi e-postalarla c-level yöneticilere çeyrek dönemler için kârlılık forecast’leri göndereceğimi düşünürdüm. Eh, bir süre öyle de oldu. Türkiye’nin en büyük 10 şirketinden 3’ünde 4 yılımı hayallerimin peşinde koşarak geçirdim.
43 katlı bir gökdelende ilk yapay havamı solumaya başladığımda kravatım boynumu biraz sıkmıştı ve işlerin aslında hiç de göründüğü gibi olmadığını, bizlere altın tepside sunulan havalı plazaların zaten kısa ve zor olan ömrümüzü geçirmek için doğru yer olmadığını farketmem biraz zaman almıştı. Teknoloji dünyadan 53 milyon ışık yılı uzaktaki karadeliği merak ederken ben kimsenin mutlu olmadığı happy hour etkinliklerinde kaderime boyun eğemezdim. Bütçe Raporlama, Finansal Analiz, Performans Analitiği gibi farklı konularda çalışsam da tüm bunların birkaç satır kodla avuçiçi kadar bir makinaya yaptırılabileceğini, hatta bir makinanın bu işi bir insandan daha iyi yapabileceğini farkettiğimde yanlış yerde olduğumu anladım.
Daha çok şey öğrenmeliydim, kullanmak yetmezdi, üretmeliydim. Buraya tıklayınca bu nasıl açılıyordu? İnternet siteleri “şunları da beğenebileceğimi” nasıl biliyorlardı? Yazılımla merakım sayesinde tanıştık. Neden Python dilini seçtiğimi yazımın ilerleyen bölümlerinde anlatacağım. İşte tam da bu sıralarda her gün fütursuzca blog ve makale okuyan ben; son okuduğum blog yazısının bir yazılım şirketi tarafından paylaşıldığını, bu şirketin çalışanlarının ticari bir amaç gütmeden düzenli olarak blog yazıları yazdığını, şirketin Twitter profilinde türlü geyiklerin döndüğünü farkettim. Üstelik Türkiye’de Python ile proje üreten birkaç firmadan biriydi. Hele internet sitelerindeki “Hakkımızda” sayfalarını okuyunca burada çalışmanın benim için çöldeki vahayı bulmak olabileceğini düşündüm. 9 ay boyunca şirketin açık pozisyonlarını stalkladığım kadar eski kız arkadaşımı stalklamadım. İş görüşmesinde karşımda benimle benzer yollardan geçmiş iki insanın olması, geç kalmadığımı ve kesinlikle doğru yolda olduğumu bana çok net bir şekilde gösterdi. Benim için zero to hero tadında bir maceraya ilk adımı atmam için gereken güveni sağlayan Genel Müdürüm Akın Ömeroğlu‘na ve değerli takım arkadaşım Ege Güneş‘e sevgilerimle.
Neden Python?
Sürüngen olması dışında hiçbir bilgiye sahip olmadığım Python’ın bir yazılım dili olduğunu öğreneli yaklaşık 1 yıl oldu. Küba’da kanserli hücrelerin tedavisinden Çin’de suçluların bulunmasına kadar geniş bir yelpazede kullanılması, hiçbir yazılım tecrübesi olmayan bireylerin kolayca anlayabileceği basit bir syntax ile yazılması Python’ı tercih etme sebeplerimden birkaçı. Zaten bu kadar popüler olmasının sebeplerinden en önemlisi “code readability” felsefesini benimsemiş olması. Aşağıda Python’un Stack Overflow’da yıllara göre popülerliğini (repo olarak) görebilirsiniz. Ayrıca Python’ın başarı hikâyesine şuradan ulaşabilirsiniz.
Ben Burak İbiş, neler yapıyorum?
Git’i bir Google Drive alanı gibi kullandığım için ne işe yaradığını ve neden kullanmamız gerektiğini bilmiyordum. Bir projenin takım içinde görev dağılımı ile bölüştürülmesi beraberinde pek çok karmaşayı da getiriyor. Bunun ilacı da VCS (version control system). İşe Git’in yapısını öğrenmekle başladım. Görev takip sisteminde geçmişte açılmış ve mevcutta açık olan pek çok konuyu inceledim.
Projeler neler, ne tip sorunlarla karşılaşılıyor, nasıl çözülüyor, kullanıcı tarafında yapılan işin karşılığı ne, hangi projede hangi teknolojiler hangi kütüphanelerle kullanılıyor, Yazgülü (ofisin kedisi) mutfağa girecek mi gibi rutini olmayan ve tamamen işin bütününü görme üzerine egzersizler yapıyorum. Temel algoritma bilgimi geliştiriyorum. Geçmişte amatör olarak yaptığım projelerde hiç dikkat etmediğim şeylerin aslında ne kadar önemli olduğunu ve neden yapılması gerektiğini görüyorum. Vagrant box sistemini, test ve production ortamının farkını, sunucuyu ayağa kaldırıp log okumayı öğreniyorum. Linux evrenine biraz çatkapı girdim. Linux kullanmayı tek cümleyle ifade etmek istiyorum: Pencereyi açıp o sonsuz gökyüzüne bakmak ama bunu fareyle değil komut satırıyla yapmak. Keşke normal hayatta da sorunları başına sudo yazınca kolayca çözebilsek.